2 Tem 2010

İş’te başarıyı engelleyen 5 önyargı!

Pek çok yönetici kontrol edemediği önyargılarından habersiz. Oysa bu önyargılar stratejik karar alma süreçlerini derinden etkiliyor. İşte yöneticileri başarıdan eden 5 ön yargı ve onlarla baş etmenin formülleri...
  

Araştırma: Bahar Öztop
Turkishtime - Temmuz 2010




Liderlikte sezgisel olmak çok önemli, ama gerçekler pahasına değil” diyor Dell Bilgisayar’ın kurucusu Micheal Dell ve devam ediyor: “Eğer arkasında doğru veri yoksa zor zamanlarda alınan duygusal kararlar, şirketi çok büyük tehlikelere sürükleyebilir.” Dell’in sözünü ettiği sezgisel ve duygusal kararlar, aslında bir yöneticinin çoğu zaman farkında olmadığı önyargılarıyla oluşturduğu fikirlerin sonucunda alınıyor. Araştırmalara göre, bu kontrolsüz ve bilinçaltı önyargılar stratejik karar verme süreçlerini derinden etkiliyor. Stratejik karar verme süreçlerini iyi yönetebilmek, önyargıların net bir şekilde anlaşılmasını ve engellenmesini gerektiriyor.
İşte bu nedenle, bir zamanların konjonktürüne ters düşen davranışsal ekonomi, yeniden ana akım durumuna geliyor. Davranışsal ekonomi yaklaşımını savunan bilim adamlarının deneyleri, ekonomik kararlarda rasyonellikten ziyade duygusallığın ağır bastığını gösteriyor. Nobel ekonomi ödüllü psikoloji profesörü Daniel Kahneman’a göre, bir grubun önyargılardan kurtulma olasılığı, bu konudaki tartışmalar yayıldığı ve önyargılar duygusallıktan uzaklaştırıldığı ölçüde artıyor. Ama önyargılara aşina olmak, önyargısız karar alınmasını garantilemiyor.
Yönetim danışmanlığı şirketi McKinsey’in “Davranışsal Strateji için Durum (The Case for Behavioral Strategy)” araştırması da bu görüşten yola çıkıyor. Yöneticilere önyargılarını ve bunları kırma formülleri sunan araştırma, Sydney Üniversitesi İş Stratejisi Bölümü profesörlerinden Dan Lovallo ve McKinsey Brüksel ofisi direktörü Olivier Sibony imzasını taşıyor. Prof. Dan Lovallo, konuyla ilgili olarak Turkishtime’a özel görüş verdi.

Önyargı mı dediniz? O da ne?..
 Araştırmada, çok az sayıda kurum stratejisti ve yöneticisinin önemli kararlar alırken davranışsal ekonomi tarafından açığa çıkarılmış önyargılara dikkat ettiği vurgulanıyor. İşinin ehli finans ve pazarlama yöneticileri karşısındaki kişilerin önyargılarını tespit edip, bunun ortaya çıkardığı psikolojiden yararlanıyor. Ancak doğru karar vermek isteyen liderler, öncelikle kendi önyargılarını keşfetmek zorundalar. Bu nedenle, davranışsal ekonomi konusunda bilinçli olsalar da, yöneticilerin pek çoğu zor zamanlarda güçlerini nasıl kullanacakları konusunda zor anlar yaşıyor. Stratejik planlar, sıklıkla rekabetçi olmaktan uzak bir görünüm sergiliyor. Büyük yatırım projeleri planlanan bütçeyi ve zamanı aşıyor. Ve işin kötüsü bu olumsuzluklar her zaman tekrar ediyor. Bunu yaratan da kurumsallaşma... Çünkü kurum kararlarında önyargılar, bulunulan ortamın, eğitimin, yönetici seçiminin ve kurum kültürünün parametreleri olarak şekilleniyor.
ÖNYARGILAR HER ÜLKEDE İŞ BAŞINDA  PROF. DAN LOVALLO Sydney Üniversitesi İş Stratejisi Bölümü Öğretim Üyesi  Türk yöneticilerin diğer yöneticiler kadar davranışsal stratejiyi kullanabildiklerini düşünüyorum. Farklı kültürlerde bazı önyargılar daha rahat ve daha sık ilan edilebilir. Ama özünde farklı derecelerde de olsa önyargılar her ülkede, her zaman iş başındadır. Örneğin aksiyon merkezli önyargılar Amerika’da daha belirgin iken, durgunluk önyargıları Asya ülkelerinde daha çok açığa çıkar. Ancak her iki bölge de her iki kategoride pek çok önyargıya sahiptir.” (Dan Lovallo Sydney Üniversitesi’nin yanı sıra, California Üniversitesi İş İnovasyonu Enstitüsü’nde ve Berkeley Üniversitesi’nde araştırmalarını ve derslerini sürdürüyor.
Prof. Dan Lovallo
Bu yargılar rakamlarla da sabit. 2207 yöneticiden yanıt alınan bir McKinsey Quarterly araştırmasına göre, yöneticilerin sadece yüzde 28'i şirketlerinde alınan stratejik kararların 'genelde iyi' olduğunu söylüyor. Yüzde 60'ı kötü kararların iyi kararlar kadar sık alındığını, yüzde 12'si iyi kararların sık alınmadığını söylüyor. Profesör Lovallo'ya göre bu sonuç, sanılanın aksine, iyi bir muhakeme gücüne sahip yöneticilerin elindeki iyi analizlerin, iyi kararlara dönüşmemesinden kaynaklanıyor.

Süreç, analizden 6 kat daha önemli
Burada 'süreç' önemli bir bileşen olarak devreye giriyor. Lovallo, araştırması için son beş yıl içinde şirketler tarafından verilen stratejik nitelikteki 1.048 kararı incelemiş. Ayrıca, yöneticilere uygulama ve karar verme sürecine yönelik olarak 17 soru yöneltmiş. Örneğin, “Yeni bir finansal metot mu geliştirdiniz, yoksa duyarlılık analizleri yaptınız mı?” ya da “Temel belirsizlikleri açıkça araştırıp tartıştınız mı, yoksa tepe yöneticilerin görüşlerine aykırı durumları mı tartıştınız?” gibi... Sonraki aşamada şirketin sektörü, bulunduğu coğrafya ve büyüklüğü de göz önüne alınarak, kararların sonuçlarında ne kadar sapma olduğunu görebilmek için gerileme raporlarını kullanılmış. Sonuç bilinen gelenekleri yıkabilecek kadar şaşırtıcı. Çünkü toplanan veriye göre süreç, mevcut analizlerden 6 kat daha fazla önem taşıyor. Örnekler arasında, güçlü süreçler sonucu alınan kararların hiçbirinin kötü analizlerle desteklenmediği görülüyor. Profesör Lovallo, önyargısız bir karar verme sürecinin kötü analizleri de ortaya çıkardığını savunuyor. Oysa bunun tersi ise doğru olmuyor. Yani, mükemmel analizler, karar verme sürecinde adil olarak dinlenmediğinde, hiçbir işe yaramıyor. Profesör Lovallo, bu araştırma sonucunda elde ettiği verilerle iş dünyasındaki önyargıları 5 farklı kategoride sınıflandırmış. İşte bu önyargılar ve Lovallo’nun bu önyargıları kırma konusundaki önerileri. 




5 ÖNYARGI
1. Geçmiş deneyimlerin etkisiyle ‘kalıp tanıma’ önyargısı
2. Girişim heyecanıyla gelen ‘eylem’ önyargısı
3. Fazla durağanlık getiren ‘tutarlılık’ önyargısı
4. Çalışanların bireysel isteklerine göre karar verdiği ‘çıkar’ önyargısı
5. Baskın görüşlere uyan ‘sosyal’ önyargı

5 ÇÖZÜM ÖNERİSİ
1. Bakış açını değiştirerek, olasılıklara hazır ol, geçmiş kalıpları kır!
2. Belirsizlikleri teşhis edip öyle harekete geç!
3. Geleneklerin esiri olmaktan vazgeç, harekete üşenme!
4. Her bir çalışanın kişisel çıkar noktalarını net çiz!
5. Muhalefet yarat ki, yeni fikirler doğsun!



McKinsey’in araştırmasında saptanan, iş dünyasında görülme sıklığı en yüksek olan 5 önyargı ve bunlara yönelik geliştirilen çözüm önerileri şunlar:


1. ÖNYARGI
Genel kalıp tanıma (pattern-recognition) önyargıları, yöneticilerin sahip olduğu tecrübeler doğrultusunda hareket etmesi anlamına geliyor. Yani yöneticinin tecrübesi, gerçekleri görmesinin önündeki perde olabiliyor. Bir projeye dair bir hipotez şekillendiğinde, onu çürütecek kanıtı görmezden gelme bu tür önyargılardan en çok karşılaşılanı. Burada özellikle tehlikeye atılanlar, üst düzey yöneticiler. Çünkü onların uzun yıllara dayanan deneyimleri, benzerliklere bağlanma olasılıklarını ve yanılgıya düşme paylarını artırıyor. Üst kademe yöneticileri bir kararı savunurken ikna güçlerini zorlayıcı bir hikaye anlatmak için kullanıyorsa, orada kalıp tanıma önyargısı işbaşında demektir.

ÖNERİ: Bakış açını değiştir, her olasılığa hazır ol!

Bir yöneticinin yapılabileceği en iyi şey, hem kendisini hem de çalışanları, olguları farklı bir bakış açısıyla görme konusunda yönlendirmek. Bunun pratiği de basit saha ve müşteri ziyaretleriyle başlıyor. Çalışanları alternatif açıklamalar yapmaya yönlendirmeyi sağlayan rol değişikliği de önemli bir çözüm yöntemi. Bu aynı zamanda rekabetçi savaş oyunlarını işe yarar bir şekilde kullanma imkanı veriyor. Rol değiştirme, olaya dışarıdan bakarak düşünmeye de yardımcı oluyor.
Araştırmada bir diğer faydalı metotun da bakış açısı değiştirme olduğu savunuluyor. Bu konuda ilginç bir örnek de veriliyor. 2004'te Irak'ta ABD ordusunun etkinliğini artırabilmek için Albay Kalev Sepp’in bireysel inisiyatifini kullanıp 36 saat içinde 53 ayrı isyan bastırma çelişkisi yaratıp, bunun stratejilerini ve doğabilecek sonuçları belirlemesi hikayeleştiriliyor. Bu çaba, sonradan gelen politika değişiklerinde orduya yol gösterdi. Yöneticiler, içinde bulunulan durumun doğurabileceği en az 6 farklı olası sonucu önceden hesaplamalı. Bu sonuçlar doğrultusunda stratejileri de hazır olmalı.


2. ÖNYARGI
Türkiye’de olduğu gibi dünyada da pek çok yönetici, kurumda bir şeyleri değiştirmek için girişimci ruhunu kullanıyor. Yani eylemin her şeyi çözebileceğini sanıyor. Ancak, gelecek konusunda aşırı iyimserlik, yanlış eylem kararları alınmasını sağlayabiliyor. Bazen de, yöneticiler ve çalışanlar acil eyleme geçme konusunda yoğun baskı altında oluyor. Bu noktada, ortada çekici bir plan varsa, belirsizlikleri göz ardı ederek, aşırı güvenle işe koyulmak tehlikeli oluyor. Ancak pek çok kurum kültüründe belirsizlik bastırılıyor, onu göz ardı eden davranış da ödüllendiriliyor. Örneğin, bir plana müthiş güven duyduğunu açıklayan bir yönetici, onun risklerini açıklayan yöneticiden her zaman daha fazla onaylanıyor. Eğer yöneticide aşırı güven ve iyimserlik varsa, eylem odaklı önyargılar iş başında demektir.

ÖNERİ: Eylem her zaman çözüm değildir, önce belirsizliği teşhis et!

Bu önyargıyı kırabilmek için öncelikle belirsizliklerin net bir şekilde açığa çıkarılması gerekiyor. Bunun için de, yöneticilerin eyleme geçmeden önce, kendilerine pazar potansiyeli konusunda ne kadar iyi araştırma yaptığını sorması gerekiyor.Aynı zamanda senaryo planlama, karar ağaçları ile potansiyel sonuçların belirlenmesi gerekiyor. Yani, ekipteki kişileri şeytanın avukatlığına soyundurarak, bir kağıda içlerini dökmeleri için onları cesaretlendirmek çok işe yarıyor. Esas karar verme anında, hangi ölçümlemelerin görüntüleneceği hakkında tartışmak ve gerekli düzeltmeleri yapmak da çok önemli.


3. ÖNYARGI
Tutarlılık önyargıları, eylem odaklı önyargıların zıddıdır. Yani yöneticiler, girişim heyecanından uzaktır. Durağanlığın esas olduğu bu tip önyargılarda, yöneticiler içinde bulunulan statükodan vazgeçmeyi hayal bile edemez. Örneğin, bu tip önyargıda ilk fikrin güçlü etkisinden arınmak yöneticiye zor gelir. Tutarlılık önyargıları aynı zamanda isteksizlik de içerir. Çökük maliyet yanılgısı, şirketlerin iyiliği için bir an önce çıkmaları gereken işlerde kalmasına neden de olabilir. Araştırma, 15 yıl boyunca pek çok farklı sektörde faaliyet gösteren şirketlerin, mevcut sermaye bütçesi ile bir önceki yılın bütçesinin neredeyse aynı olduğunu gösteriyor. Yani, yönetici yeni yatırım kararları almak konusunda oldukça çekingen davranıyor. Benzer atalet, reklam bütçeleri ve Ar-Ge yatırımları için de geçerli oluyor. Dolayısıyla kurum, hem kendini hem çalışanlarını yenileyemiyor, yerinde sayıyor.

ÖNERİ: Geleneklerin esiri olma, tutarlılık her zaman iyi bir şey değildir!

Yöneticilerin geleneklerin esiri olmamalarına yardımcı olacak şey, iş yaparak elde edemeyecekleri esnek hedefler belirlemektir. Şirketin tutarlılık önyargılarını keşfedebilmek için, yöneticilerin zaman içinde verdiği kararları karşılaştırması gerekir. Örneğin, araştırmada her yıl her birimdeki yeni yatırım tutarlarının oranlarının eşleştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Eğer bu oran tutarlıysa, ama birimlerin büyüme fırsatları farklıysa bu kaygı yaratması gereken bir durum. Sıfır esaslı bütçeleme, umut verici görünse de, verilere göre bu yaklaşım ancak müthiş sıkıntılı dönemlerde kullanılıyor. Yöneticilerin bütçelerini revize ederek, yatırımlara yeniden öncelik vermesine bu yöntem yardımcı olabiliyor.


4. ÖNYARGI
Yanlış konumlandırılmış teşvikler, önyargıların ana kaynaklarından biridir. Her bir çalışanın itibarı, kariyer seçenekleri, bireysel tercihleri, kurum için alınacak kararların yönünü belirlemede etkilidir. Dolayısıyla her çalışanın bireysel menfaati, karar alırken kurum menfaatinin önüne geçebilir. Bu durum bazen organizasyon içindeki her birimin kendi çıkarlarını gözettiği, “silo düşünme” biçimine dönüşebilir. Daha da ötesi, üst düzey yöneticiler, fonksiyonel uzmanlıkları ve farklı rolleri nedeniyle şirketin hedeflerini genel hedeften çok farklı görebilir.

ÖNERİ: Herkes kendi çıkarını gözetir. Gerçekçi bir ‘çıkarlar’ tanımı yap!

Burada önemli olan, yeteri miktarda geniş ve gerçekçi “çıkarlar” tanımı yapmaktır. Tepe yöneticinin, çalışanların kariyer planlarını ve itibarlarını net şekilde çizmesi gerekir. Güçlü karar verme süreçlerinde, aykırı çıkarlar da açık ve net bir şekilde gözetilmelidir.


5. ÖNYARGI
Sosyal önyargılar kimi zaman kurum politikasıyla açıklanır. Ama aslında çok derin köklere sahip insani eğilimlerdir. Grubun ya da liderin baskın görüşleri genellikle uygun kabul edilir. Pek çok organizasyon, güçlü kurum kültürü ve teşviklerle bu eğilimlerin üstünü örter. Patron odaklı yaklaşımlar, profesyonellerin karar vermek süreçlerine yoğun bir şekilde etki eder. Sosyal baskının yarattığı baskı, doğru kararın önüne geçer. Bir kurumda yeterince muhalif ses duyulmuyorsa, bu durumun sosyal önyargıya dair güçlü bir uyarı sinyali olarak algılanması gerekiyor.

ÖNERİ: Muhalefetin olmaması iyi bir şey değildir. Kişisel olmayan tartışmalar yarat!

Yöneticilerin, çalışanlarının muhalif fikirler geliştirmesini destekleyecek esneklikleri sağlaması gerekir. Yönetici takımları arasında bu ortamı yaratabilmek için tartışma tekniklerinden faydalanılmalıdır. Elbette bu teknikler mükemmel tartışmalar yaratmak için tek başına yeterli olmaz. Orijinal tartışma yaratabilmek için, karar vericilerin kişiliklerinin ve geçmiş deneyimlerinin çeşitliliği gerekiyor. Ayrıca güven ortamı ve kişisellikten uzak bir kültür yaratılması da şart. Burada en tepe yöneticilerin kendilerini bir orkestra şefi gibi görmesi gerekiyor.


 
PATRON GÖRÜŞÜ HALA ÇOK EGEMEN

DR. CÜNEYT EVİRGEN

McKinsey’in raporunu yorumlaması için Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Enstitüsü Başkanı Dr. Cüneyt Evirgen’e başvurduk. Evirgen, raporu yorumlamanın ötesinde, önyargıları kendi bakış açısıyla bir kere daha sıraladı. Türkiye’deki iş dünyasının gerçekleri doğrultusunda ufuk açıcı yorumlar yaptı:


"Araştırma 5 önyargı başlığı atında toplanmış. Ben bir numaraya sosyal önyargıyı koyarım. Bundan kastım, patron görüşünün halen çok egemen olduğu bir kültür altında çalışılıyor olması. Yöneticilerde, verilecek kararı patronların onaylayacağı şekilde vermeye dair bir eğilim var. Bunun arkasında yeterince kurumsallaşmama yatıyor. Yöneticilerle sohbetlerimizde, “Fikir güzel, ama patron bu duruma böyle bakmaz, bunu onaylamaz” yanıtı veriliyor. Dolayısıyla yaratıcı öneri de getirecek olsalar, patron önyargısı her zaman iş başında oluyor.
İkinci olarak patern teşhis önyargısı geliyor. Bu biraz özgüvenden de kaynaklanıyor. “Biz bunu yaşadık, ona göre hareket ederiz” önyargıları da diyebiliriz bunlara. Bunu da son krizde gördük. İlk ekonomik kriz konuşulmaya başlandığında birçok yönetici sohbetlerde ‘Biz bu krizi gördük, alışkınız’ diyordu. Halbuki son kriz Türkiye’nin daha önce yaşadığı krizlerden çok farklıydı. 2001 krizinde ihracatla konuya çözüm bulunuyordu. Firmalar darboğazdan kendilerini bu şekilde çıkarabilmişlerdi. Ama son kriz küresel olduğu için, o zaman çalışmış olan çözüm, bu krizin çözümü olma konusunda yetersiz kaldı.
Eylem odaklı önyargılar da Türkiye’de çok sık görülüyor. Bu, Türk yöneticilerin girişimci ruhlu olmalarından kaynaklanıyor. Bir an önce harekete geçme isteği, kervan yolda düzülür anlayışı hakim. Özellikle göreve yeni gelen genç yöneticiler kısa zamanda başarı hikayesi yazmak istiyor. Bu nedenle önyargılarına yenik düşebiliyorlar. Örneğin perakende sektöründe bu eylem odaklı önyargıları gördük. 2005-2006 döneminde alışveriş merkezlerinin açılmasıyla mağaza sayısı da hızla artmıştı. Stratejik düşünce mantığı ile değil, rüzgarın yönüne doğru açılan bu mağazaların birçoğu başarısızlığa uğradı. Stratejik düşünce olmazsa varılan yer, hayalini kurduğunuz yer olmayabilir…"



Haberin tümünü buradan okuyabilirsiniz:
http://www.dijimecmua.com/index.php?c=sw&v=189&s=1246&p=113

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Global 500 Türk - İkinci Araştırma

Küresel şirketler, rekabetçi baskılar karşısında esnek olabilecek yöneticilere, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor. Bu da Türk yönetic...