1 Eki 2010

‘Enerji’k değişim zamanı



Özelleştirmelerin ve yeni yatırımların yön verdiği Türkiye enerji piyasası hemen her alanda hızlı bir dönüşüm sürecinde. Bir yanda Avrupa ile entegrasyon ve verimlilik çalışmaları sürerken, sektöre yabancı ilgisi de artıyor. Yatırımcılar kendilerine yüksek kâr getirecek hamleleri yapmak için fırsat kolluyor.

Haber: Bahar Öztop
Turkishtime - Ekim 2010 


Geçtiğimiz ağustos ayında, enerji sektöründe özelleştirme sürecinin en hızlı günleri yaşandı. Önce Türkiye’de elektrik dağıtımı piyasasının yüzde 30’unu oluşturan 8 milyon aboneye hizmet veren TEDAŞ'a ait Boğaziçi, Gediz, Trakya ve Dicle elektrik dağıtım şirketlerinin 2036 yılına kadar sürecek işletme hakları 4,91 milyar dolara İş Kaya İnşaat ve MMEKA ortaklığına satıldı. Hemen sonraki hafta da, 2,5 yıl aradan sonra yeniden ihale açılarak Başkent Doğalgaz'ın yüzde 80'i, yine MMEKA'nın verdiği teklifle 1.211 milyar dolara özelleştirildi. 2010’a damgasını vuran, toplam 6 milyar dolarlık en büyük özelleştirme ihaleleriydi bunlar. 2009’un tarihi kriz dönemi olması nedeniyle, 2.256 milyar dolarda kalan özelleştirme bedelinin, neredeyse üç katı bir rakam iki hafta içinde aşılmış oldu.
Türkiye enerji piyasasında mevcut durumda altı özel elektrik dağıtım şirketi 26 ilde faaliyet gösteriyor. Bu şirketler, piyasanın yüzde 28'ini oluşturuyor. İhalesi tamamlanan ancak devri henüz gerçekleşmeyen 10 şirket daha ilave edildiğinde, 63 ilde 16 özel elektrik dağıtım şirketi faaliyet gösterecek ve özel sektörün payı yüzde 75'e ulaşmış olacak. İşte bu nedenle, yatırımcılar arasında ciddi bir pay kapma yarışı söz konusu. Anayasa referandumundan çıkan ‘evet’ sonucu da, pek çok sivil toplum örgütünün enerjinin kamuya mal olması gerektiği yönündeki söyleminin aksine, enerji sektöründe bekleyen özel sektör yatırımlarını hızlandıracak.
Özelleştirmeler nedeniyle hararetli ve tartışmalı günler yaşayan enerji sektöründe, daha alınacak uzun bir yol var. Türkiye, OECD ülkeleri içinde, geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke konumunda. Elektrik enerjisi sektörü Türkiye ekonomisin yüzde 2,5'ini oluşturuyor. Türkiye'nin ekonomik gelişmesine paralel olarak hızla artan elektrik enerjisi talebi, 2008 yılında 198,5 milyar kilovat/saat idi. Bu talebin, 2020 yılında yüksek ve düşük senaryolara göre 400-500 milyar kilovat/saat seviyesine yükseleceği öngörülüyor. Elektrik talebinin iç piyasadan karşılanması için mevcut ve inşa halinde olan tesislere ek olarak, 2020’ye kadar olan dönemde yaklaşık 50 bin megavatlık yeni santral yatırımının yapılması gerekiyor.
Danışmanlık şirketi Deloitte, özelleştirmeler ve yeni yatırımlarla birlikte elektrik enerjisi piyasasında yaşanan köklü değişimi “Türkiye Elektrik Enerjisi Piyasası 2010 -2011” başlıklı raporunda ele alıyor. Raporda, dağıtım özelleştirmelerinin artması ve üretim özelleştirmelerinin başlamasıyla 2009-2010 döneminin piyasada değişimin fitilini de ateşlediği savunuluyor. Enerji piyasasını değerlendiren Deloitte uzmanları, yatırım ortamının iyileştirilmesi için istikrarlı adımların devam etmesi gerektiği uyarısını yapıyor. 2010 itibarıyla yapılacak toplam yatırım miktarının 4 milyar dolar düzeyinde olması bekleniyor. Bu yatırımlar sayesinde, Türkiye’nin sadece kendi talep artışını karşılamakla kalmayıp, komşu ülkelerle sınır ötesi ticaret fırsatlarından faydalanması olasılık dahilinde görünüyor. Çünkü Avrupa’da önümüzdeki dönemde elektrik enerjisi talep artışı, yüzde 1,26 seviyelerinde gerçekleşecek.

Yabancı sermayenin payı artacak
5784 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile getirilen düzenlemeler, arz-talep dengelerindeki değişmeler ve yatırımların gerçekleşmesinde karşılaşılan güçlükler, hidroelektrik kaynakların ve kömür sahalarının enerji üretim amaçlı özel sektöre açılması gibi yenilikler getiriyor. Diğer taraftan enerji verimliliğini artırmaya ve enerjinin etkin kullanılmasına yönelik 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun da enerji yatırımlarının önünü açıyor. Bu nedenle, cazip ve karlı sektörlerden biri olarak yerli ve yabancı yatırımcıların ilgisinin en fazla yoğunlaşacağı sektörün enerji olacağı kuşkusuz. Önümüzdeki 10 yıl içinde yapılacak ilave kapasite yatırımları, elektrik üretim ve dağıtım ihaleleri göz önüne alındığında, enerji ve yatırımlara finansman sağlayacak bankacılık sektörünü oldukça hareketli günler bekliyor. Türkiye'ye yılın ilk yarısında giren 1 milyar 644 milyon dolarlık yabancı sermayenin 424 milyon dolarını enerji alanına yapılan yatırımlar oluşturuyor. Bu yatırımların önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor.

BTC umut oldu
Bu noktada Türkiye'nin enerji alanındaki durumuna bakmakta yarar var. Türkiye, başta Ortadoğu ve Hazar Havzası olmak üzere, dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 72’sinin bulunduğu bir coğrafyada yer alıyor. 2030’a kadar olan dönemde, dünya enerji arzının yüzde 40 oranında artması bekleniyor. Bu açıdan Türkiye, özel stratejik konumunun getirdiği avantajlar çerçevesinde, zengin hidrokarbon kaynaklarının başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere büyüyen piyasalara taşınmasında görev almayı hedefliyor. Doğu – Batı enerji koridorunun en önemli bileşenini oluşturan Bakü- Tiflis- Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı’ndan akan 1 milyarıncı varil ham petrol ile bu hedeflerin ilki gerçekleştirilmiş durumda. 2015’e kadar bu kapasitenin iki katına çıkarılması öncelikli alanlar arasında. BTC dışında, Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi de, destek anlaşmaları ve müzakerelerin sonuçlandırılmasından sonra, önümüzdeki yıl inşaatına başlanması bekleniyor. Projenin ihale sürecine, Türkiye’den de pek çok üretici katılacak. Bu projelerle birlikte, Katar, İsrail, Suriye, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerle anlaşmasının yapılması planlanan toplam 11 uluslararası enerji projesi bulunuyor.


Yüzde 73 dışa bağımlı
Türkiye'nin bugün enerjide ithalata bağımlılık oranı yüzde 73 seviyesinde. Türkiye'de kurulu güç olan 40 bin megavatın yüzde 55'i, yani 22 bin megavatı doğal gaz terminallerinden oluşuyor. Petrol ve doğal gazın neredeyse tümü, kömürün beşte biri ithal ediliyor. Dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının bir yıl ertelenmesinin maliyeti, bazı uluslararası kuruluşlar tarafından 500 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Hükümet, bu zararı yaratan dışa bağımlılıktan uzaklaşmak amacıyla, iç piyasada rekabete dayalı bir yatırım ortamının geliştirilmesi için adımlar atıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın geçtiğimiz yıl uygulamaya konan Elektrik Enerjisi Piyasası Arz Güvenliği Strateji Belgesi elektrik enerjisi konusunda uzun vadeli stratejileri ortaya koyuyor. Strateji Belgesi çerçevesinde, Cumhuriyetin 100’üncü yılı olan 2023’e kadar tüm yerli kömür ve hidrolik potansiyelin ekonomiye kazandırılması planlanıyor. Yanı sıra, rüzgar enerjisi kurulu gücünün 20 bin megavat, jeotermal enerji kurulu gücünün de 600 megavat seviyesine ulaştırılması hedefleniyor. Elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 5’inin de nükleer enerjiden sağlanacağı öngörülüyor.


Şeffaf ve rekabetçi piyasa yaratma hedefi
Bakanlığın oluşturduğu 2010-2014 yıllarını kapsayan strateji planında, başta enerji arz güvenliği olmak üzere, piyasanın yeniden yapılandırılmasına ilişkin amaçlar yer alıyor. Bu kapsamda, şeffaf bir piyasa yaratılarak, yerli ve yenilenebilir kaynak potansiyelinin tespiti ve kullanımı, nükleer enerjinin elektrik üretimine dahil edilmesi, yeni enerji teknolojilerinden yararlanılması gibi alanlarda yasal ve teknik çalışmalar yoğunlaştırılıyor. 2014 yılına kadar elektrik sektöründe hedeflenen özelleştirmelerin tamamlanması planlanıyor. Yurt içinde ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri de yoğunluk kazanan ve artırılması planlanan bir diğer alan. 2009 yılı sonu itibariyle toplam 133,1 milyon ton ham petrol, 11,3 milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştirildi. Kalan üretilebilir ham petrol rezerve 39,4 milyon ton, doğal gaz rezervi ise 6,1 milyar metreküp. 2015’e kadar yurt dışı ham petrol ve doğal gaz üretiminin 2008 üretim miktarına göre iki katına çıkarılması sağlanacak. Bilindiği gibi, depolayamadığımız için İran, Azerbaycan ve Rusya’dan ‘al ya da öde’ anlaşması ile satın alınıyor doğal gaz. Stratejik planda, 2009 yılı itibariyle 2,1 milyar metreküp olan mevcut doğal gaz depolama kapasitesinin, 2015 yılına kadar iki katına çıkarılması planlanıyor. Yine aynı yıla kadar en fazla gaz ithalatı gerçekleştirdiğimiz ülkenin payını, yüzde 50’nin altına indirecek kaynak ülke çeşitliliği de sağlanacak.

YENİLENEBİLİR ENERJİ

Rüzgarı arkamıza aldık

Yenilenebilir enerji yatırımları konusunda Türkiye nihayet atağa kalktı. Rüzgar enerjisi yatırımları başı çekiyor. HES konusunda büyük bir atak söz konusu. Sırada nükleer var.

Yenilenebilir enerji alanında, rüzgar ve küçük hidroelektrik santral yatırımları hızla devam ediyor. Stratejik hedef kapsamında, 2023’de elektrik enerjisi üretimi içindeki payının en az yüzde 30’unun yenilenebilir enerjiden elde edilmesi planlanıyor. Türkiye’nin yaklaşık 8 gigavatlık verimli ve 40 gigavatlık orta düzey verimli rüzgar potansiyelinin, özellikle son yıllarda değerlendirilmesi ile 1980’lerdeki 17,5 megavatlık rüzgar kurulu gücü, 2010'un ilk yarısı itibariyle yaklaşık bin megavatı aştı. 2007 ve 2009 arasında verilen rüzgar ve termik üretim lisans sayısında ciddi artış oranları göze çarpıyor. 2005 ve 2006’da toplam 158 megavat rüzgar üretim lisansı verilmişken, 2007’de 949 megavat, 2008’de 1.427 megavat ve 2009’da ise 71,5 megavatlık yeni rüzgar üretim lisansı verildi. Son üç yılda verilen toplam üretim lisansıyla lisanslı kapasite yaklaşık 16 kat artarak 2.606 megavata ulaştı.


Türkiye, rüzgar enerjisi kapasitesi bakımından Avrupa’da 2002’de 35’nci  sırada yer alıyorken, bu kapasiteyle 2009 sonu itibariyle Belçika, Norveç ve Polonya gibi ülkeleri geride bırakarak 13’üncü sıraya yerleşti. Hedef ise ilk 11 ülkenin içinde yer alabilmek. AB ülkelerinde ise, 2010’de gerekli enerjinin yüzde 22’sinin yenilenebilir enerji yoluyla elde edileceği öngörülüyordu. Türkiye’nin hedeflerinin tutturulabilmesi için öncelikli olarak alınması gerekli önlemler var. Rüzgar enerjisine yatırım yapan şirketlerin dile getirdiği en büyük sıkıntıları bürokratik engeller. Yatırımcılar ayrıca, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde bu tür projelerin sübvanse edilip alım garantisi verilmesi gibi uygulamaların, Türkiye’ye de gelmesini de talep ediyor. Rüzgar santrali yatırımının, doğal gaz yatırımından iki kat pahalı bir yatırım olması da, yatırımcıyı zorluyor.

Zorlu Rüzgarı
Rüzgar enerjisi alanında son yıllardaki en hızlı yatırımlardan biri Zorlu Enerji Grubu’na ait. Grup bünyesinde faaliyet gösteren Rotor Elektrik Üretim şirketi, Osmaniye'de Türkiye'nin tek bir alanda kurulu en büyük rüzgâr santralini inşa ediyor. Osmaniye ilinin Bahçe ve Hasanbeyli ilçelerinde yapımı süren rüzgar santralinin ilk aşaması olan 135 megavat kapasiteye sahip Gökçedağ Rüzgar Santrali tamamlandı. Yılda 500 milyon kilovat/saat elektrik enerjisi üretmesi beklenen santralde kullanılan türbinler, Türkiye'de kurulan en büyük rüzgar türbinler... 85 metrelik kule gövdesi ile 30 katlı bir bina ile aynı yüksekliğe sahip. Grup yine Osmaniye'de Sarıtepe ve Demirciler'de toplam 110 megavat gücünde iki rüzgar santrali projesi için daha lisans alarak sahaların ön etütlerini gerçekleştirdi. Bu iki ek yatırımla Osmaniye'deki enerji üretim kapasitesi 245 megavata ulaşacak.

Doğu Karadeniz HES için cazip, ama...
Hidroelektrikte ise 2005 ve 2006’da toplam 3.765 megavat, 2007’de 4.850 megavat ve 2008’de ise 2.973 megavatlık üretim lisansı verildi. 2009’da verilen toplam 3.052 megavatlık yeni hidroelektrik üretim lisansı ile lisanslı kapasite son üç yılda 3,9 kat artarak 14.640 megavata ulaşmış oldu. Bu çerçevede her yıl ortalama yüzde 27,5 büyüyen lisanslı kapasitede, ortalama yüzde 218 büyüme ile rüzgar enerjisi en büyük payı alıyor. Bu sürede yıllık ortalama lisanslı kapasite artışı termikte yüzde 53 ve hidroelektrikte ise yüzde 13 olarak gerçekleşti. Verilen lisansların bölgesel dağılımlarına bakıldığında 2005-2009 yılları arasında verilen lisanslardan hareketle, ortalama yıllık su geliri bazında yüksek değerlere sahip Doğu Karadeniz, Çoruh ve Yukarı Fırat havzalarının hidroelektrik santral yatırımları açısından cazip görüldüğü anlaşılıyor. Termik santral yatırımlarında ise İzmir, Samsun, Çanakkale, Sinop ve Hatay gibi illerinin yüksek yatırım çektiği görülüyor. Yapımına başlanan 5 bin megavatlık hidroelektrik santralinin 2013 sonuna kadar tamamlanması için gerekli tedbirler alınıyor. Hidroelektrik santraller, temiz enerji kategorisinde değerlendirilirken, yatırım ve işletim sürecinde çevreye verilen zarar da tartışma konusu. Türkiye’de bütün yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması halinde bile, Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki talebinin ancak yüzde 2’si kadar cüzi bir oranını karşılayabileceğini de hatırlatalım.

Nükleerden yüzde 5
2014’e kadar nükleer santral inşasına başlanacak olması da hedeflerden bir diğeri. TBMM Genel Kurulunda, Türkiye ile Rusya Arasında Akkuyu'da Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmayı Onaylayan Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaştı. Yasa, 12 Mayıs 2010'da Ankara'da imzalanan işbirliği anlaşmasını onaylıyor. Anlaşmaya göre iki ülke, nükleer güç santralinin tasarımı ve altyapı dahil olmak üzere inşası, santralin güvenilir şekilde işletilmesi, santralde üretilen elektriğin alım-satımı, kullanılmış nükleer yakıtın taşınması, santralin sökümü, personelinin eğitimi, Türkiye'deki yakıt üretim tesislerinin kurulması ve işletimi de dahil, nükleer yakıt döngüsü gibi konularda işbirliği yapacak. Bütün bunlar, Türk tarafına mali yük getirmeden yürütülecek. Karşılığında Türkiye, nükleer güç santrali yapılacak sahayı, mevcut altyapısıyla birlikte bedelsiz olarak, santralin söküm sürecinin sonuna kadar proje şirketine tahsis edecek. Nükleer güç santralinin toplam kurulu gücü 4 bin 800 megavatlık dört üniteden oluşacak. Proje şirketi, elektrik satın alma anlaşmasının sona ermesinin ardından nükleer güç santralinin her bir ünitesi için işletmeye girişten 15 yıl sonra net karın yüzde 20'sini Türkiye'ye verecek. Bu ödeme, santralin ömrü boyunca devam edecek. Proje şirketi, ilk yedi yılda birinci üniteyi devreye sokacak. Şirket daha sonra art arda birer yıl aralıklarla diğer üç üniteyi ticari işletmeye alacak. Türkiye’nin elektrik üretim portföyünün yüzde 5’inin nükleer enerji gücüne dayalı olması sağlanacak. Nükleer enerjinin düşük emisyonuna rağmen, radyoaktif atıkların çevreye verebileceği zararları aktaran çevreciler, bu yatırımda her aşamanın şeffaf olması konusunda uyarı yapıyor.

Jeotermal ve güneş yükselen değer
Türkiye’yi enerji bağımlılığından kurtaracak bir diğer fırsat da jeotermal enerji. Dünyada jeotermal enerji kurulu gücü 9.700 megavat, yıllık üretim 80 milyar kilovat/saat. Jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk beş ülke, ABD, Filipinler, Meksika, Endonezya ve İtalya. Türkiye ise, Çin, Japonya, ABD, İzlanda ile birlikte dünya'da jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarında ilk beş ülke arasında yer alıyor. Türkiye’nin jeotermal potansiyeli 31 bin 500 megavat. Bakanlığa bağlı Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) bu potansiyelin yüzde 13’ünü (4 bin megavat) kullanıma hazır hale getirmiş durumda. Türkiye'deki jeotermal alanların yüzde 55'i ısıtma uygulamalarına uygun. Ülkemizde, jeotermal enerji kullanılarak 1.200 dönüm sera ısıtması yapılıyor. Yanı sıra, 15 yerleşim biriminde 100 bin konut jeotermal enerji ile ısıtılıyor. Jeotermal enerji potansiyelimizin 1.500 megavatlık bölümünün elektrik enerjisi üretimi için uygun olduğu değerlendiriliyor. Kesinleşen veri ise şu an için 600 megavat. Türkiye’nin 2009 sonu itibari ile jeotermal enerjisi kurulu gücü 77,2 megavat düzeyinde. Önümüzdeki günlerde yatırımcıların henüz çok fazla girmediği bu alanda da canlanmalar görülebilir.


Güneş enerjisi de, Türkiye gibi günlük 7,2 saat ışıma süresi olan bir ülke için oldukça değerli bir yenilenebilir yatırım aracı. Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli yıllık 380 milyar kilovat/saat. Bu teknik potansiyel toplam 56 bin megavat kurulu güce sahip doğal gaz çevrim santralinin elektrik enerjisine eşdeğerde. Halihazırda kurulu olan güneş kolektörü miktarı, yaklaşık 12 milyon metrekare, ancak Türkiye'de güneş enerjisine dayalı yatırım yapılabilecek alan toplam 4 bin 600 kilometrekare. Güneş enerjisi kapasitesi göz önüne alındığında Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde İspanya'dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Bu haliyle Türkiye, dünyada kayda değer bir güneş kolektörü üreticisi ve kullanıcısı durumunda.


INFO:
21 Temmuz 2010 tarihi itibari ile toplam 1.479 megavat kurulu gücünde özel sektöre ait 64 adet üretim santralinin geçici kabulleri yapıldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından işletme izni verilen tesislerin dağılımı şöyle:
- 2’si (17 megavat) jeotermal santrali
- 13’ü (330 megavat) rüzgâr santrali
- 29’u (486 megavat) hidrolik santral
- 2’si (7 megavat) çöp gazı ve biyogaz santrali
- 18’si (639 megavat) termik santral


ENERJİ VERİMLİLİĞİ
Yeşil yatırımlar hız kazanıyor

Yeşil enerji bilinci Türkiye’de özel sektör yatırımları aracılığıyla giderek yaygınlaşıyor. Enerji verimliliğini gözeten, yalıtıma önem veren projeler dikkat çekiyor.



Uluslararası Enerji Ajansı’nın yaptığı bir çalışmaya göre önümüzdeki yirmi yıl içinde yeşil ekonomiye 8,3 trilyon dolarlık yeni yatırım yapılırsa, bu yatırımlardan 8,6 trilyon dolar kazanç sağlanacak. Bu yatırımlar gerçekleşirse, elektrikli arabalar, kendi enerjisini üreten binalar, verimli motorlar, ekolojik ürünler hayatımızın her alanında yer alabilecek. Enerji verimliliği ve yeşile yatırım, son beş yıldır Türkiye’de de hız kazandı. Türkiye, OECD ülkeleri içinde 1.000 dolar GSMH başına 0,27 TEP ile yüksek enerji harcayan ülke. Bu rakam Almanya’da yarı yarıya daha düşük. Bir yandan dışa bağımlılığı azaltmak için ülke genelinde yatırımlar sürüyor, bunun yanında mevcut enerjiyi verimli kullanmak adına çeşitli çalışmalar da yapılıyor. Türkiye Enerji Verimliliği Derneği’nin (ENVERDER) kurulmasıyla bu konuda çok önemli bir adım atıldı. Bu sayede enerji üretmek kadar bunu verimli kullanmanın da önemi ortaya kondu. Ancak Türkiye enerji verimliliği yarışına AB ülkeleri ile aynı dönemde başlamış olmasına rağmen, onların gerisinde kaldı. Bunun pek çok sebebi var. Ancak ENVERDER Başkanı Erkan Gürkan bu alanda kamu çalışmalarının tek başına yeterli olmadığının altını çizerek gerek özel sektör gerekse de vatandaş olarak sorumluluk almak gerektiğini belirtiyor. Zira, dünyada da örnekleri görüldüğü gibi alınacak tedbirler sonrası kullanılan enerjide yüzde 25 ile yüzde 40 arasında tasarruf yapmak mümkün.

Özel sektör yeşil ekonomiyi yaratıyor
Yeşil enerji kullanımı konusunda özel sektörün öncülük ettiği bazı uygulamalar özellikle dikkat çekici. Örneğin, alışveriş merkezi yatırımcıları, yeşilin etkisiyle alışverişe yeni bir konsept getirme iddiasında. Metro Group Asset Management’ın Ümraniye’de kurduğu M1 Meydan AVM’si ile Hollandalı Redevco’nun inşa ettiği Erzurum AVM’si Türkiye’deki yeşil eğiliminin ilk temsilcileri. Tesco Kipa da, sayısı 12’yi bulan Doğa Dostu mağazalarıyla, bu konuda öncülük eden perakendecilerden. Türkiye’deki bu yatırımlar da, yurtdışındaki örneklerini aratmayacak özelliklere ve uygulamalara sahip. Metro Group’un 128 bin metrekare alan üzerine kurduğu Meydan AVM’si, çatıları çimlerle kaplı olduğu için Ümraniye bölgesinde yeşil bir vaha görevi görüyor. M1 Alışveriş Meydan’ın ısıtılması ve soğutulması da fosil yakıtlarla değil toprağın ısısı ile yapılıyor. Bu sayede jeotermal sistem, yılda 1,3 milyon kilovat saat enerji tasarruf ediyor ve yılda yaklaşık 350 tonluk karbondioksitin doğaya verilmesini önlüyor. Son yıllarda Türkiye’deki yatırımlarıyla dikkat çeken Redevco’nun AVM’leri de, şirketin ‘Goes Green’ yani çevreci yaklaşım felsefesi ile inşa ediliyor. Redevco’nun Erzurum AVM’si bina inşasında dünyada en bilinen çevresel değerlendirme metodu olan BREEAM Sertifikası’nı Türkiye’ye ilk kez kazandıran yeşil yatırım. Erzurum AVM’de, çevreye salınan karbondioksit miktarı normal AVM’lere göre çok daha düşük, enerji verimliliği ve kaynakların kullanımı da çok daha etkin olacak.
Klimasız iklimlendirme uygulamaları
Türkiye’deki diğer uygulamalar da özel kuruluşlara ait. Siemens’in, Gebze’deki binası mesai saatlerinin dışında gereksiz aydınlatmanın önüne geçmek için aydınlatma otomasyonu ile sistem kontrol ediliyor. Binalardaki çatı yağmur suları kaba filtreden geçirilerek ham su deposuna gönderiliyor. Siemens’in, Gebze’deki büyüme stratejisi kapsamında yaptığı yeşil fabrika yatırımı, Türkiye’deki ilk LEED Gold sertifikasına sahip bina. Fabrika dikkat çekici pek çok yeşil özelliğe sahip. Güneş ışınlarının, binalarda ve sert peyzaj alanlarında oluşturduğu ısı adasının, binanın soğutma yükünü artırmasına etkili bir çözüm olarak çatı kaplaması beyaz renkte inşa edildi. Mesai saatlerinin dışında gereksiz aydınlatmanın önüne geçmek için aydınlatma otomasyonu ile sistem kontrol ediliyor. Binalardaki çatı yağmur suları kaba filtreden geçirilerek ham su deposuna gönderiliyor. Bu su bahçe sulama ya da yangın tertibatında kullanılıyor, ayrıca yumuşatılarak kampus kullanım suyu olarak da değerlendiriliyor. Bu doğrultuda biyolojik arıtma sistemi kurulmuş durumda. Aydınlatma sistemi ile yüzde 50 tasarruf hedefleniyor.
Türkiye’nin ilk yeşil sertifikalı ofisi unvanını alan Unilever Türkiye, bu alandaki girişimlerini şirketin sürdürülebilir kalkınma planının önemli parçalarından biri olarak görülüyor. Unilever Türkiye ofisi, Amerika’da ve dünyanın 30 ülkesinde 14 bin üzerinde LEED sertifikası alan binalardan biri. Unilever’in canlılık misyonuna uygun olarak hazırlanan ofis, çalışanların verimli işgücüne ulaşması için pek çok ayrıntıya sahip. Ofis içerisinde ısı ve ışık konforu sensörler sayesinde sürekli kontrol altında tutulan ofisin yerleşim planı en az elektrik enerjisi kullanılarak aydınlatılacak şekilde.
Türkiye’de yeşil bina konusundaki ilk adımlardan biri olarak kurulan Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) de Türkiye’ye uygun enerji verimliliği sertifikası geliştirmelek için çalışmalar yapıyor. Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Ali Nihat Gökyiğit’in yaptığı ÇEDBİK, çeşitli sektörlerden 50 üyesi ile birlikte, Türkiye’de yeni bina oluşumunun temsilcilerinden. ÇEDBİK, Amerika’nın LEED ve Avrupa’da etkin olan İngilizlerin BREEAM sertifikası gibi yeşil bina uygulamalarını tanımlayacak Türkiye koşullarına özel bir sertifika için çalışmalarını sürdürüyor.


BANKALAR DA YEŞİLİ DESTEKLİYOR

Finans sektörü de Türkiye’de yenilenebilir enerji ve yeşil ekonomiyi yaratacak projelerin artması için şirketlere kredi destek paketleri sunuyor., Akbank, Garanti Bankası, Halkbank, TEB, Türkiye İş Bankası, Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası, Vakıfbank ve Yapı Kredi Bankası, bu konuda öncülük ediyor. Yatırımcılara, birkaç yıl ödemesiz dönem olmak üzere, 10 yıla kadar vade imkanı sunuluyor. Hibrit taşıt, enerji tasarrufu, rüzgar, hidroelektrik ve jeotermal gibi santral yatırımları gibi çok çeşitli kredi imkanı bulunuyor. Mevcut cihazları A sınıfı enerji tüketen cihazlarla değiştirmek, yalıtım ve manto uygulamaları gibi alanlarda girişim yapmayı düşünen şirketler ya da bireyler de bu tür ‘yeşil kredi’lerden faydalanabiliyor.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Global 500 Türk - İkinci Araştırma

Küresel şirketler, rekabetçi baskılar karşısında esnek olabilecek yöneticilere, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor. Bu da Türk yönetic...