Özelleştirmelerin ve yeni yatırımların yön verdiği Türkiye
enerji piyasası hemen her alanda hızlı bir dönüşüm sürecinde.
Bir yanda Avrupa ile entegrasyon ve verimlilik çalışmaları
sürerken, sektöre yabancı ilgisi de artıyor. Yatırımcılar
kendilerine yüksek kâr getirecek hamleleri yapmak için fırsat
kolluyor.
Haber: Bahar Öztop
Turkishtime - Ekim 2010
Geçtiğimiz ağustos ayında, enerji sektöründe özelleştirme
sürecinin en hızlı günleri yaşandı. Önce Türkiye’de
elektrik dağıtımı piyasasının yüzde 30’unu oluşturan 8
milyon aboneye hizmet veren TEDAŞ'a ait Boğaziçi, Gediz, Trakya ve
Dicle elektrik dağıtım şirketlerinin 2036 yılına kadar sürecek
işletme hakları 4,91 milyar dolara İş Kaya İnşaat ve MMEKA
ortaklığına satıldı. Hemen sonraki hafta da, 2,5 yıl aradan
sonra yeniden ihale açılarak Başkent Doğalgaz'ın yüzde 80'i,
yine MMEKA'nın verdiği teklifle 1.211 milyar dolara özelleştirildi.
2010’a damgasını vuran, toplam 6 milyar dolarlık en büyük
özelleştirme ihaleleriydi bunlar. 2009’un tarihi kriz dönemi
olması nedeniyle, 2.256 milyar dolarda kalan özelleştirme
bedelinin, neredeyse üç katı bir rakam iki hafta içinde aşılmış
oldu.
Türkiye enerji piyasasında mevcut durumda altı özel elektrik
dağıtım şirketi 26 ilde faaliyet gösteriyor. Bu şirketler,
piyasanın yüzde 28'ini oluşturuyor. İhalesi tamamlanan ancak
devri henüz gerçekleşmeyen 10 şirket daha ilave edildiğinde, 63
ilde 16 özel elektrik dağıtım şirketi faaliyet gösterecek ve
özel sektörün payı yüzde 75'e ulaşmış olacak. İşte bu
nedenle, yatırımcılar arasında ciddi bir pay kapma yarışı söz
konusu. Anayasa referandumundan çıkan ‘evet’ sonucu da, pek
çok sivil toplum örgütünün enerjinin kamuya mal olması
gerektiği yönündeki söyleminin aksine, enerji sektöründe
bekleyen özel sektör yatırımlarını hızlandıracak.
Özelleştirmeler nedeniyle hararetli ve tartışmalı günler
yaşayan enerji sektöründe, daha alınacak uzun bir yol var.
Türkiye, OECD ülkeleri içinde, geçtiğimiz 10 yıllık dönemde
enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke
konumunda. Elektrik enerjisi sektörü Türkiye ekonomisin yüzde
2,5'ini oluşturuyor. Türkiye'nin ekonomik gelişmesine paralel
olarak hızla artan elektrik enerjisi talebi, 2008 yılında 198,5
milyar kilovat/saat idi. Bu talebin, 2020 yılında yüksek ve düşük
senaryolara göre 400-500 milyar kilovat/saat seviyesine yükseleceği
öngörülüyor. Elektrik talebinin iç piyasadan karşılanması
için mevcut ve inşa halinde olan tesislere ek olarak, 2020’ye
kadar olan dönemde yaklaşık 50 bin megavatlık yeni santral
yatırımının yapılması gerekiyor.
Danışmanlık şirketi Deloitte, özelleştirmeler ve yeni
yatırımlarla birlikte elektrik enerjisi piyasasında yaşanan köklü
değişimi “Türkiye Elektrik Enerjisi Piyasası 2010 -2011”
başlıklı raporunda ele alıyor. Raporda, dağıtım
özelleştirmelerinin artması ve üretim özelleştirmelerinin
başlamasıyla 2009-2010 döneminin piyasada değişimin fitilini de
ateşlediği savunuluyor. Enerji piyasasını değerlendiren Deloitte
uzmanları, yatırım ortamının iyileştirilmesi için istikrarlı
adımların devam etmesi gerektiği uyarısını yapıyor. 2010
itibarıyla yapılacak toplam yatırım miktarının 4 milyar dolar
düzeyinde olması bekleniyor. Bu yatırımlar sayesinde, Türkiye’nin
sadece kendi talep artışını karşılamakla kalmayıp, komşu
ülkelerle sınır ötesi ticaret fırsatlarından faydalanması
olasılık dahilinde görünüyor. Çünkü Avrupa’da önümüzdeki
dönemde elektrik enerjisi talep artışı, yüzde 1,26 seviyelerinde
gerçekleşecek.
Yabancı sermayenin payı artacak
5784 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile getirilen düzenlemeler,
arz-talep dengelerindeki değişmeler ve yatırımların
gerçekleşmesinde karşılaşılan güçlükler, hidroelektrik
kaynakların ve kömür sahalarının enerji üretim amaçlı özel
sektöre açılması gibi yenilikler getiriyor. Diğer taraftan
enerji verimliliğini artırmaya ve enerjinin etkin kullanılmasına
yönelik 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve 5710 sayılı
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji
Satışına İlişkin Kanun da enerji yatırımlarının önünü
açıyor. Bu nedenle, cazip ve karlı sektörlerden biri olarak yerli
ve yabancı yatırımcıların ilgisinin en fazla yoğunlaşacağı
sektörün enerji olacağı kuşkusuz. Önümüzdeki 10 yıl içinde
yapılacak ilave kapasite yatırımları, elektrik üretim ve dağıtım
ihaleleri göz önüne alındığında, enerji ve yatırımlara
finansman sağlayacak bankacılık sektörünü oldukça hareketli
günler bekliyor. Türkiye'ye yılın ilk yarısında giren 1 milyar
644 milyon dolarlık yabancı sermayenin 424 milyon dolarını enerji
alanına yapılan yatırımlar oluşturuyor. Bu yatırımların
önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor.
BTC umut oldu
Bu noktada Türkiye'nin enerji alanındaki durumuna bakmakta yarar
var. Türkiye, başta Ortadoğu ve Hazar Havzası olmak üzere,
dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık
yüzde 72’sinin bulunduğu bir coğrafyada yer alıyor. 2030’a
kadar olan dönemde, dünya enerji arzının yüzde 40 oranında
artması bekleniyor. Bu açıdan Türkiye, özel stratejik konumunun
getirdiği avantajlar çerçevesinde, zengin hidrokarbon
kaynaklarının başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere büyüyen
piyasalara taşınmasında görev almayı hedefliyor. Doğu – Batı
enerji koridorunun en önemli bileşenini oluşturan Bakü- Tiflis-
Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı’ndan akan 1 milyarıncı varil
ham petrol ile bu hedeflerin ilki gerçekleştirilmiş durumda.
2015’e kadar bu kapasitenin iki katına çıkarılması öncelikli
alanlar arasında. BTC dışında, Nabucco Doğalgaz Boru Hattı
Projesi de, destek anlaşmaları ve müzakerelerin
sonuçlandırılmasından sonra, önümüzdeki yıl inşaatına
başlanması bekleniyor. Projenin ihale sürecine, Türkiye’den de
pek çok üretici katılacak. Bu projelerle birlikte, Katar, İsrail,
Suriye, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerle anlaşmasının yapılması
planlanan toplam 11 uluslararası enerji projesi bulunuyor.

Yüzde 73 dışa bağımlı
Türkiye'nin bugün enerjide ithalata bağımlılık oranı yüzde 73
seviyesinde. Türkiye'de kurulu güç olan 40 bin megavatın yüzde
55'i, yani 22 bin megavatı doğal gaz terminallerinden oluşuyor.
Petrol ve doğal gazın neredeyse tümü, kömürün beşte biri
ithal ediliyor. Dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının bir yıl
ertelenmesinin maliyeti, bazı uluslararası kuruluşlar tarafından
500 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Hükümet, bu zararı yaratan
dışa bağımlılıktan uzaklaşmak amacıyla, iç piyasada rekabete
dayalı bir yatırım ortamının geliştirilmesi için adımlar
atıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın geçtiğimiz
yıl uygulamaya konan Elektrik Enerjisi Piyasası Arz Güvenliği
Strateji Belgesi elektrik enerjisi konusunda uzun vadeli stratejileri
ortaya koyuyor. Strateji Belgesi çerçevesinde, Cumhuriyetin
100’üncü yılı olan 2023’e kadar tüm yerli kömür ve
hidrolik potansiyelin ekonomiye kazandırılması planlanıyor. Yanı
sıra, rüzgar enerjisi kurulu gücünün 20 bin megavat, jeotermal
enerji kurulu gücünün de 600 megavat seviyesine ulaştırılması
hedefleniyor. Elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 5’inin de
nükleer enerjiden sağlanacağı öngörülüyor.
Şeffaf ve rekabetçi piyasa yaratma hedefi
Bakanlığın oluşturduğu 2010-2014 yıllarını kapsayan strateji
planında, başta enerji arz güvenliği olmak üzere, piyasanın
yeniden yapılandırılmasına ilişkin amaçlar yer alıyor. Bu
kapsamda, şeffaf bir piyasa yaratılarak, yerli ve yenilenebilir
kaynak potansiyelinin tespiti ve kullanımı, nükleer enerjinin
elektrik üretimine dahil edilmesi, yeni enerji teknolojilerinden
yararlanılması gibi alanlarda yasal ve teknik çalışmalar
yoğunlaştırılıyor. 2014 yılına kadar elektrik sektöründe
hedeflenen özelleştirmelerin tamamlanması planlanıyor. Yurt
içinde ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri de
yoğunluk kazanan ve artırılması planlanan bir diğer alan. 2009
yılı sonu itibariyle toplam 133,1 milyon ton ham petrol, 11,3
milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştirildi. Kalan
üretilebilir ham petrol rezerve 39,4 milyon ton, doğal gaz rezervi
ise 6,1 milyar metreküp. 2015’e kadar yurt dışı ham petrol ve
doğal gaz üretiminin 2008 üretim miktarına göre iki katına
çıkarılması sağlanacak. Bilindiği gibi, depolayamadığımız
için İran, Azerbaycan ve Rusya’dan ‘al ya da öde’ anlaşması
ile satın alınıyor doğal gaz. Stratejik planda, 2009 yılı
itibariyle 2,1 milyar metreküp olan mevcut doğal gaz depolama
kapasitesinin, 2015 yılına kadar iki katına çıkarılması
planlanıyor. Yine aynı yıla kadar en fazla gaz ithalatı
gerçekleştirdiğimiz ülkenin payını, yüzde 50’nin altına
indirecek kaynak ülke çeşitliliği de sağlanacak.
YENİLENEBİLİR ENERJİ
Rüzgarı arkamıza aldık
Yenilenebilir enerji yatırımları konusunda Türkiye nihayet
atağa kalktı. Rüzgar enerjisi yatırımları başı çekiyor. HES
konusunda büyük bir atak söz konusu. Sırada nükleer var.
Yenilenebilir enerji alanında, rüzgar ve küçük hidroelektrik
santral yatırımları hızla devam ediyor. Stratejik hedef
kapsamında, 2023’de elektrik enerjisi üretimi içindeki payının
en az yüzde 30’unun yenilenebilir enerjiden elde edilmesi
planlanıyor. Türkiye’nin yaklaşık 8 gigavatlık verimli ve 40
gigavatlık orta düzey verimli rüzgar potansiyelinin, özellikle
son yıllarda değerlendirilmesi ile 1980’lerdeki 17,5 megavatlık
rüzgar kurulu gücü, 2010'un ilk yarısı itibariyle yaklaşık bin
megavatı aştı. 2007 ve 2009 arasında verilen rüzgar ve termik
üretim lisans sayısında ciddi artış oranları göze çarpıyor.
2005 ve 2006’da toplam 158 megavat rüzgar üretim lisansı
verilmişken, 2007’de 949 megavat, 2008’de 1.427 megavat ve
2009’da ise 71,5 megavatlık yeni rüzgar üretim lisansı verildi. Son üç yılda verilen toplam üretim lisansıyla lisanslı kapasite
yaklaşık 16 kat artarak 2.606 megavata ulaştı.
Türkiye, rüzgar enerjisi kapasitesi bakımından Avrupa’da
2002’de 35’nci sırada yer alıyorken, bu kapasiteyle 2009
sonu itibariyle Belçika, Norveç ve Polonya gibi ülkeleri geride
bırakarak 13’üncü sıraya yerleşti. Hedef ise ilk 11 ülkenin
içinde yer alabilmek. AB ülkelerinde ise, 2010’de gerekli
enerjinin yüzde 22’sinin yenilenebilir enerji yoluyla elde
edileceği öngörülüyordu. Türkiye’nin hedeflerinin
tutturulabilmesi için öncelikli olarak alınması gerekli önlemler
var. Rüzgar enerjisine yatırım yapan şirketlerin dile getirdiği
en büyük sıkıntıları bürokratik engeller. Yatırımcılar
ayrıca, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde bu tür projelerin
sübvanse edilip alım garantisi verilmesi gibi uygulamaların,
Türkiye’ye de gelmesini de talep ediyor. Rüzgar santrali
yatırımının, doğal gaz yatırımından iki kat pahalı bir
yatırım olması da, yatırımcıyı zorluyor.
Zorlu Rüzgarı
Rüzgar enerjisi alanında son yıllardaki en
hızlı yatırımlardan biri Zorlu Enerji Grubu’na ait. Grup
bünyesinde faaliyet gösteren Rotor Elektrik Üretim şirketi,
Osmaniye'de Türkiye'nin tek bir alanda kurulu en büyük rüzgâr
santralini inşa ediyor. Osmaniye ilinin Bahçe ve Hasanbeyli
ilçelerinde yapımı süren rüzgar santralinin ilk aşaması olan
135 megavat kapasiteye sahip Gökçedağ Rüzgar Santrali tamamlandı.
Yılda 500 milyon kilovat/saat elektrik enerjisi üretmesi beklenen
santralde kullanılan türbinler, Türkiye'de kurulan en büyük
rüzgar türbinler... 85 metrelik kule gövdesi ile 30 katlı bir
bina ile aynı yüksekliğe sahip. Grup yine Osmaniye'de Sarıtepe ve
Demirciler'de toplam 110 megavat gücünde iki rüzgar santrali
projesi için daha lisans alarak sahaların ön etütlerini
gerçekleştirdi. Bu iki ek yatırımla Osmaniye'deki enerji üretim
kapasitesi 245 megavata ulaşacak.
Doğu Karadeniz HES için cazip, ama...
Hidroelektrikte ise 2005 ve 2006’da toplam 3.765 megavat, 2007’de
4.850 megavat ve 2008’de ise 2.973 megavatlık üretim lisansı
verildi. 2009’da verilen toplam 3.052 megavatlık yeni
hidroelektrik üretim lisansı ile lisanslı kapasite son üç yılda
3,9 kat artarak 14.640 megavata ulaşmış oldu. Bu çerçevede her
yıl ortalama yüzde 27,5 büyüyen lisanslı kapasitede, ortalama
yüzde 218 büyüme ile rüzgar enerjisi en büyük payı alıyor. Bu
sürede yıllık ortalama lisanslı kapasite artışı termikte yüzde
53 ve hidroelektrikte ise yüzde 13 olarak gerçekleşti. Verilen
lisansların bölgesel dağılımlarına bakıldığında 2005-2009
yılları arasında verilen lisanslardan hareketle, ortalama yıllık
su geliri bazında yüksek değerlere sahip Doğu Karadeniz, Çoruh
ve Yukarı Fırat havzalarının hidroelektrik santral yatırımları
açısından cazip görüldüğü anlaşılıyor. Termik santral
yatırımlarında ise İzmir, Samsun, Çanakkale, Sinop ve Hatay gibi
illerinin yüksek yatırım çektiği görülüyor. Yapımına
başlanan 5 bin megavatlık hidroelektrik santralinin 2013 sonuna
kadar tamamlanması için gerekli tedbirler alınıyor. Hidroelektrik
santraller, temiz enerji kategorisinde değerlendirilirken, yatırım
ve işletim sürecinde çevreye verilen zarar da tartışma konusu.
Türkiye’de bütün yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanılması halinde bile, Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki
talebinin ancak yüzde 2’si kadar cüzi bir oranını
karşılayabileceğini de hatırlatalım.
Nükleerden yüzde 5
2014’e kadar nükleer santral inşasına başlanacak olması da
hedeflerden bir diğeri. TBMM Genel Kurulunda, Türkiye ile Rusya
Arasında Akkuyu'da Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine
Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmayı Onaylayan Kanun Tasarısı
kabul edilerek yasalaştı. Yasa, 12 Mayıs 2010'da Ankara'da
imzalanan işbirliği anlaşmasını onaylıyor. Anlaşmaya göre iki
ülke, nükleer güç santralinin tasarımı ve altyapı dahil olmak
üzere inşası, santralin güvenilir şekilde işletilmesi,
santralde üretilen elektriğin alım-satımı, kullanılmış
nükleer yakıtın taşınması, santralin sökümü, personelinin
eğitimi, Türkiye'deki yakıt üretim tesislerinin kurulması ve
işletimi de dahil, nükleer yakıt döngüsü gibi konularda
işbirliği yapacak. Bütün bunlar, Türk tarafına mali yük
getirmeden yürütülecek. Karşılığında Türkiye, nükleer güç
santrali yapılacak sahayı, mevcut altyapısıyla birlikte bedelsiz
olarak, santralin söküm sürecinin sonuna kadar proje şirketine
tahsis edecek. Nükleer güç santralinin toplam kurulu gücü 4 bin
800 megavatlık dört üniteden oluşacak. Proje şirketi, elektrik
satın alma anlaşmasının sona ermesinin ardından nükleer güç
santralinin her bir ünitesi için işletmeye girişten 15 yıl sonra
net karın yüzde 20'sini Türkiye'ye verecek. Bu ödeme, santralin
ömrü boyunca devam edecek. Proje şirketi, ilk yedi yılda birinci
üniteyi devreye sokacak. Şirket daha sonra art arda birer yıl
aralıklarla diğer üç üniteyi ticari işletmeye alacak.
Türkiye’nin elektrik üretim portföyünün yüzde 5’inin
nükleer enerji gücüne dayalı olması sağlanacak. Nükleer
enerjinin düşük emisyonuna rağmen, radyoaktif atıkların çevreye
verebileceği zararları aktaran çevreciler, bu yatırımda her
aşamanın şeffaf olması konusunda uyarı yapıyor.
Jeotermal ve güneş yükselen değer
Türkiye’yi enerji bağımlılığından kurtaracak bir diğer
fırsat da jeotermal enerji. Dünyada jeotermal enerji kurulu gücü
9.700 megavat, yıllık üretim 80 milyar kilovat/saat. Jeotermal
enerjiden elektrik üretiminde ilk beş ülke, ABD, Filipinler,
Meksika, Endonezya ve İtalya. Türkiye ise, Çin, Japonya, ABD,
İzlanda ile birlikte dünya'da jeotermal ısı ve kaplıca
uygulamalarında ilk beş ülke arasında yer alıyor. Türkiye’nin
jeotermal potansiyeli 31 bin 500 megavat. Bakanlığa bağlı Maden
Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) bu potansiyelin yüzde 13’ünü
(4 bin megavat) kullanıma hazır hale getirmiş durumda.
Türkiye'deki jeotermal alanların yüzde 55'i ısıtma
uygulamalarına uygun. Ülkemizde, jeotermal enerji kullanılarak
1.200 dönüm sera ısıtması yapılıyor. Yanı sıra, 15 yerleşim
biriminde 100 bin konut jeotermal enerji ile ısıtılıyor.
Jeotermal enerji potansiyelimizin 1.500 megavatlık bölümünün
elektrik enerjisi üretimi için uygun olduğu değerlendiriliyor.
Kesinleşen veri ise şu an için 600 megavat. Türkiye’nin 2009
sonu itibari ile jeotermal enerjisi kurulu gücü 77,2 megavat
düzeyinde. Önümüzdeki günlerde yatırımcıların henüz çok
fazla girmediği bu alanda da canlanmalar görülebilir.

Güneş enerjisi de, Türkiye gibi günlük 7,2 saat ışıma süresi
olan bir ülke için oldukça değerli bir yenilenebilir yatırım
aracı. Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli yıllık 380
milyar kilovat/saat. Bu teknik potansiyel toplam 56 bin megavat
kurulu güce sahip doğal gaz çevrim santralinin elektrik enerjisine
eşdeğerde. Halihazırda kurulu olan güneş kolektörü miktarı,
yaklaşık 12 milyon metrekare, ancak Türkiye'de güneş enerjisine
dayalı yatırım yapılabilecek alan toplam 4 bin 600 kilometrekare.
Güneş enerjisi kapasitesi göz önüne alındığında Türkiye,
Avrupa ülkeleri içinde İspanya'dan sonra ikinci sırada yer
alıyor. Bu haliyle Türkiye, dünyada kayda değer bir güneş
kolektörü üreticisi ve kullanıcısı durumunda.
INFO:
21 Temmuz 2010 tarihi itibari ile toplam 1.479 megavat kurulu gücünde
özel sektöre ait 64 adet üretim santralinin geçici kabulleri
yapıldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından işletme
izni verilen tesislerin dağılımı şöyle:
- 2’si (17 megavat) jeotermal santrali
- 13’ü (330 megavat) rüzgâr santrali
- 29’u (486 megavat) hidrolik santral
- 2’si (7 megavat) çöp gazı ve biyogaz santrali
- 18’si (639 megavat) termik santral
ENERJİ VERİMLİLİĞİ
Yeşil yatırımlar hız kazanıyor
Yeşil enerji bilinci Türkiye’de özel sektör yatırımları
aracılığıyla giderek yaygınlaşıyor. Enerji verimliliğini
gözeten, yalıtıma önem veren projeler dikkat çekiyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın yaptığı bir çalışmaya göre
önümüzdeki yirmi yıl içinde yeşil ekonomiye 8,3 trilyon
dolarlık yeni yatırım yapılırsa, bu yatırımlardan 8,6 trilyon
dolar kazanç sağlanacak. Bu yatırımlar gerçekleşirse,
elektrikli arabalar, kendi enerjisini üreten binalar, verimli
motorlar, ekolojik ürünler hayatımızın her alanında yer
alabilecek. Enerji verimliliği ve yeşile yatırım, son beş yıldır
Türkiye’de de hız kazandı. Türkiye, OECD ülkeleri içinde
1.000 dolar GSMH başına 0,27 TEP ile yüksek enerji harcayan ülke.
Bu rakam Almanya’da yarı yarıya daha düşük. Bir yandan dışa
bağımlılığı azaltmak için ülke genelinde yatırımlar
sürüyor, bunun yanında mevcut enerjiyi verimli kullanmak adına
çeşitli çalışmalar da yapılıyor. Türkiye Enerji Verimliliği
Derneği’nin (ENVERDER) kurulmasıyla bu konuda çok önemli bir
adım atıldı. Bu sayede enerji üretmek kadar bunu verimli
kullanmanın da önemi ortaya kondu. Ancak Türkiye enerji
verimliliği yarışına AB ülkeleri ile aynı dönemde başlamış
olmasına rağmen, onların gerisinde kaldı. Bunun pek çok sebebi
var. Ancak ENVERDER Başkanı Erkan Gürkan bu alanda kamu
çalışmalarının tek başına yeterli olmadığının altını
çizerek gerek özel sektör gerekse de vatandaş olarak sorumluluk
almak gerektiğini belirtiyor. Zira, dünyada da örnekleri görüldüğü
gibi alınacak tedbirler sonrası kullanılan enerjide yüzde 25 ile
yüzde 40 arasında tasarruf yapmak mümkün.
Özel sektör yeşil ekonomiyi yaratıyor
Yeşil enerji kullanımı konusunda özel sektörün öncülük
ettiği bazı uygulamalar özellikle dikkat çekici. Örneğin,
alışveriş merkezi yatırımcıları, yeşilin etkisiyle alışverişe
yeni bir konsept getirme iddiasında. Metro Group Asset Management’ın
Ümraniye’de kurduğu M1 Meydan AVM’si ile Hollandalı
Redevco’nun inşa ettiği Erzurum AVM’si Türkiye’deki yeşil
eğiliminin ilk temsilcileri. Tesco Kipa da, sayısı 12’yi bulan
Doğa Dostu mağazalarıyla, bu konuda öncülük eden
perakendecilerden. Türkiye’deki bu yatırımlar da, yurtdışındaki
örneklerini aratmayacak özelliklere ve uygulamalara sahip. Metro
Group’un 128 bin metrekare alan üzerine kurduğu Meydan AVM’si,
çatıları çimlerle kaplı olduğu için Ümraniye bölgesinde
yeşil bir vaha görevi görüyor. M1 Alışveriş Meydan’ın
ısıtılması ve soğutulması da fosil yakıtlarla değil toprağın
ısısı ile yapılıyor. Bu sayede jeotermal sistem, yılda 1,3
milyon kilovat saat enerji tasarruf ediyor ve yılda yaklaşık 350
tonluk karbondioksitin doğaya verilmesini önlüyor. Son yıllarda
Türkiye’deki yatırımlarıyla dikkat çeken Redevco’nun
AVM’leri de, şirketin ‘Goes Green’ yani çevreci yaklaşım
felsefesi ile inşa ediliyor. Redevco’nun Erzurum AVM’si bina
inşasında dünyada en bilinen çevresel değerlendirme metodu olan
BREEAM Sertifikası’nı Türkiye’ye ilk kez kazandıran yeşil
yatırım. Erzurum AVM’de, çevreye salınan karbondioksit miktarı
normal AVM’lere göre çok daha düşük, enerji verimliliği ve
kaynakların kullanımı da çok daha etkin olacak.
Klimasız iklimlendirme uygulamaları
Türkiye’deki diğer uygulamalar da özel kuruluşlara ait.
Siemens’in, Gebze’deki binası mesai saatlerinin dışında
gereksiz aydınlatmanın önüne geçmek için aydınlatma otomasyonu
ile sistem kontrol ediliyor. Binalardaki çatı yağmur suları kaba
filtreden geçirilerek ham su deposuna gönderiliyor. Siemens’in,
Gebze’deki büyüme stratejisi kapsamında yaptığı yeşil
fabrika yatırımı, Türkiye’deki ilk LEED Gold sertifikasına
sahip bina. Fabrika dikkat çekici pek çok yeşil özelliğe sahip.
Güneş ışınlarının, binalarda ve sert peyzaj alanlarında
oluşturduğu ısı adasının, binanın soğutma yükünü
artırmasına etkili bir çözüm olarak çatı kaplaması beyaz
renkte inşa edildi. Mesai saatlerinin dışında gereksiz
aydınlatmanın önüne geçmek için aydınlatma otomasyonu ile
sistem kontrol ediliyor. Binalardaki çatı yağmur suları kaba
filtreden geçirilerek ham su deposuna gönderiliyor. Bu su bahçe
sulama ya da yangın tertibatında kullanılıyor, ayrıca
yumuşatılarak kampus kullanım suyu olarak da değerlendiriliyor.
Bu doğrultuda biyolojik arıtma sistemi kurulmuş durumda.
Aydınlatma sistemi ile yüzde 50 tasarruf hedefleniyor.
Türkiye’nin ilk yeşil sertifikalı ofisi unvanını alan Unilever
Türkiye, bu alandaki girişimlerini şirketin sürdürülebilir
kalkınma planının önemli parçalarından biri olarak görülüyor.
Unilever Türkiye ofisi, Amerika’da ve dünyanın 30 ülkesinde 14
bin üzerinde LEED sertifikası alan binalardan biri. Unilever’in
canlılık misyonuna uygun olarak hazırlanan ofis, çalışanların
verimli işgücüne ulaşması için pek çok ayrıntıya sahip. Ofis
içerisinde ısı ve ışık konforu sensörler sayesinde sürekli
kontrol altında tutulan ofisin yerleşim planı en az elektrik
enerjisi kullanılarak aydınlatılacak şekilde.
Türkiye’de yeşil bina konusundaki ilk adımlardan biri olarak
kurulan Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) de Türkiye’ye
uygun enerji verimliliği sertifikası geliştirmelek için
çalışmalar yapıyor. Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Ali
Nihat Gökyiğit’in yaptığı ÇEDBİK, çeşitli sektörlerden 50
üyesi ile birlikte, Türkiye’de yeni bina oluşumunun
temsilcilerinden. ÇEDBİK, Amerika’nın LEED ve Avrupa’da etkin
olan İngilizlerin BREEAM sertifikası gibi yeşil bina
uygulamalarını tanımlayacak Türkiye koşullarına özel bir
sertifika için çalışmalarını sürdürüyor.
BANKALAR DA YEŞİLİ DESTEKLİYOR
Finans sektörü de Türkiye’de yenilenebilir enerji ve yeşil
ekonomiyi yaratacak projelerin artması için şirketlere kredi
destek paketleri sunuyor., Akbank, Garanti Bankası, Halkbank, TEB,
Türkiye İş Bankası, Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası,
Vakıfbank ve Yapı Kredi Bankası, bu konuda öncülük ediyor.
Yatırımcılara, birkaç yıl ödemesiz dönem olmak üzere, 10 yıla
kadar vade imkanı sunuluyor. Hibrit taşıt, enerji tasarrufu,
rüzgar, hidroelektrik ve jeotermal gibi santral yatırımları gibi
çok çeşitli kredi imkanı bulunuyor. Mevcut cihazları A sınıfı
enerji tüketen cihazlarla değiştirmek, yalıtım ve manto
uygulamaları gibi alanlarda girişim yapmayı düşünen şirketler
ya da bireyler de bu tür ‘yeşil kredi’lerden faydalanabiliyor.