Firmalar inovasyonu genelde sektörlerindeki rakiplerine karşı rekabet
avantajı kazanmak için yaparlar. Ama bu bazen onlara farklı
sektörlerden de rakipler ortaya çıkarabilir. TTnet’in AFM ile, GNC’nin
Mc Donalds ile rakip olması gibi...
Haber. Bahar Öztop, Turkishtime, Aralık 2008
Yoksul Fransız terzisi Barthelemy Thimmonier, en usta terzi dakikada 30 dikiş atarken, 200 dikiş atabilen ilk dikiş makinesini icat etti. Zincir dikiş de yapabilen bu makinelerden 80 adet üretildi ve ilk olarak ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu icat karşısında işini kaybetme korkusu yaşayan terziler ise, ayaklanıp Thimmonier’in dükkânını basarak tüm makineleri kırdı ve dâhi terziyi linç etmek istedi. Mucit, ölümüne dek yaşamını yoksulluk içinde sürdürdü.
Bugün inovasyon için milyarlarca dolarlık bütçeler ayıran şirketleri göz önüne alınca, 1830 yılında yaşanan bu olayın hazin anlamı daha da pekişiyor. O zamanlar bir insanı öldürme isteği yaratan yeniliğe karşı çıkış, hayat kalitesini, konforu ve verimi artıracak, maliyeti düşürecek, bilgi ve teknolojiyle yer değiştirdi. Yani inovasyonla... Terziler, ellerinden işleri alınacağı için dikiş makinesini kırmak ve Thimmonier’i hırpalamakta o günün koşullarında haklılar mıydı tartışılır, ama bugün her ne olursa olsun yeniliğin karşısında duracak bir güç yokmuş gibi görünüyor. Ancak, yapılan her inovasyon, geliştirilen her yeni fikir insanlığa yararlı hizmetler sunup sektör içinde rekabeti güçlendirirken, bu inovasyon Thimmonier örneğinde olduğu gibi sadece kendi sektöründen rakiplerini rahatsız etmiyor. Bazen de farklı sektörlerdeki oyuncuları rahatsız edebiliyor. Hatta bir yenilik, başka bir sektörden rakibin üretimini durma noktasına bile getirebiliyor.
Artık Swatch’un rakipleri sadece Citizen, Guess, Momentus gibi saat üreticileri değil. Hemen hemen cep telefonu icat olunduğundan bu yana cep telefonu üreticileri de saat firmalarının rakibi konumunda. Yüksek çözünürlükte fotoğraf çekip, müzik dinleyip, ses kaydı da yapılabileceğiniz Nokia 8800 fotoğraf makinesi üreticisi Kodak’ın ve mp3 çalar üreticisi Sony’nin; ya da internete girip e-postalarınızı rahatlıkla okuyabileceğiniz bir Blackberry Dell’in rakibi olmuş durumda. 1965 yılında ilk çoklu salon sistemine geçen AFM sinemaları da, ttnet’in hızıyla rekabet etmek zorunda. Aynen müzik piyasasının kalbinin attığı Unkapanı gibi... Bisküvi ve çikolata sektörünün en büyük şirketleri Ülker ve Eti belki yeni çikolota çeşitleriyle kendi aralarında rekabet edebilirler. Ama onlaırn bir de ilaç-takviye ürünler sektöründen bir rakipleri var artık. Yoğun iş temposunda çalışanlar, GNC’nin protein ve vitamin takviyeli çikolatalarını tercih ediyor. İnovasyon sayesinde GNC atıştırmalık ürün pazarının devlerine rakip oluyor.
TTnet vs AFM
İnternet 1990’ların ortalarından bu yana hayatımıza girmiş bir olgu. İnternet ilk yaygınlaşmaya başladığı yıllarda basit bir iletişim aracı olarak algılanıyordu. Ancak gerçek hayatta yapılan birçok işin sanal ortama aktarılmasıyla, artık bir iletişim aracı olarak tanımlanmasından vazgeçildi. Zira her geçen gün sanal ortamı geliştiren yazılımcılar ve servis sağlayıcıları sadece iletişim değil birçok sektörün temel hizmetlerini karşılar bir imkan sağladılar internet üzerinde.
İnternet üzerinde gerçekleştirilen inovasyonlar önce müzik endüstrisini zorlamaya başladı. Türkiye’de de Superonline, Turk.net gibi internet servis sağlayıcılarının yükselişe geçtiği zamanlarda müzik endüstrisi inişe geçmeye başlamıştı. Çünkü internetin hızının giderek müzik dosyalarının paylaşımına imkan vermesi bir anda albüm satışlarının gerilemesine neden olmuştu.
İnternet servis sağlayıcıları ile müzik şirketleri arasındaki rekabet TTnet’in ADSL’yi hizmete sokmasıyla değişik bir boyut kazandı. İnternetin önceki zamanlardan neredeyse 10 kat daha hızlı hale gelmesi ve yaygın erişilebilirliğinin sağlanması internet üzerinden dosya paylaşımında yeni bir dönemin kapılarını açtı. TTnet ADSL inovasyonu ile sadece müzik yapımcılarının değil aynı zamanda televizyon kanallarının ve sinema salonlarının da rakibi oldu. Hızlı internetin artık şarkıları değil albümleri hızlıca indirmesine imkan vermesi albüm satışlarını iyice düşürdü. Bu rekabete dayanamayan birçok büyük müzik şirketi ya ufaldı ya da kapanmak zorund kaldı.
TTnet’in bir diğer rakibi ise AFM sinemaları oldu. Hızlı internet altyapısı sayesinde en son filmler daha AFM’de vizyona girmeden internetten indirilmeye başlandı. Bu da haliyle AFM gibi sinema salonlarının işlerinde önemli bir gerilemeye yol açtı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1997 yılında 344 olan sinema salonu sayısı 2007’de 1140’a yükselmesine rağmen, seyirci sayısında doğru orantılı bir artış gözlenmiyor. 1997’de 11 milyon olan izleyici sayısı, 2007’de sadece 20 milyona ulaşmış durumda. Bugün itibariyle internetten indirilen filmlerin ses ve görüntü kalitesi tabii ki sinemadaki gibi değil ama internet altyapılarındaki her yeni inovasyonla gitgide rakiplerinin kalitesine yaklaşıyor.
Hamburger yerine takviye ürünler
Sektörler arası bir diğer rekabet de gıda alanında yaşanıyor. Eskiden sporcular tarafından kullanılan beslenme destek ürünleri, artık şehir merkezlerinde çalışan kesim tarafından tüketilmeye başlandı. Günlük yaşam temposunun içinde yetersiz kalan gıda ihtiyacı için üretilen ürünleri, pek çok çalışan öğle yemeğinde kebap yemek yerine protein ve mineral içeren bir çikolata ile günü geçirebiliyor. Yani McDonalds artık sadece Burger King ile değil, binlerce çeşit ürün yelpazesine sahip olan takviye gıda üreticisi GNC gibi firmalarla da rekabet ettiğini bilerek hareket etmek durumunda. GNC de bu durumda takviye ürünleri veya ilaç üreten firmaların dışında gıda sektörüne de rakip oluyor.
New York Times’ın matbaasına ne oldu
İnovasyonla gelen teknolojik devrim kitap ve gazete okuma alışkanlıklarımızı da değiştiriyor. Artık haberler, gazete sayfaların arasında gezinerek değil, an be an internet üzerinden takip edilebiliyor. Kitaplar, e-kitap olup dijital ortama transfer oluyor. Otobüste giderken çantadan Remzi Kitabevi’nde basılmış bir kitap yerine, içinde e-book sitelerinden birinden indirilen sanal kitap İpod üzerinden okunabiliyor. Reklamverenler de artık milyonlarca kişiye ulaşabilen internete reklam mecraları arasında giderek daha fazla yer veriyor.
Bu gelişme sonucunda en afili rakibe sahip olan sektör de hiç kuşkusuz matbaalar ve basım evleri. En çarpıcı örnek de, NewYork Times gazetesi genel yayın yönetmeninin Arthur Sulzberger’in yaptığı açıklama. Sulzberger, 5 yıl içinde gazetenin baskısını internete taşıyacaklarını ve bundan sonra gazetenin fiili olarak basılmayacağını açıkladı. Yayın yönetmeninin neden olarak artan baskı maliyetleri ve internetin geleceğin medya mecrası olarak göstermesi, matbaaların yenilgisinin en büyük kanıtı... Tabii, böylece sadece matbaalar değil, gazete bayileri ve basılı materyal satan pek çok yer kapanmamak için inovasyona yine aynı şekilde yanıt vermek zorunda. Şimdi matbaa ve dağıtıcıların okurların ellerinde tutacakları kitaplar dergiler için yeni fikirler geliştirmeleri ve klasik yöntemleri bertaraf etmeleri gerekiyor.
Çelik ve betonun tahtını sallıyor
Artık hayatımızın her alanına giren polimer kompozitler de, keşfedildiği günden beri çelik ve çimento betonuna ciddi bir rakip oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Oğuz Okay’ın ‘Polimerik Malzemelerin Bugünü ve Yarını’ araştırmasına göre, dünyada altyapı işlerinde senede 6 milyar ton beton ile yarım milyar ton çelik kullanılıyor. Yine araştırmalar, üretimde hafiflik, korozyona karşı dayanıklılık ve kolay işlenebilirlik özelliği olan polimerlerin, yaklaşık yüzde 30’u her sene inşaat mühendisliği ve yapı endüstrisinde kullanılıyor. Polimerler, 1950’lerden bu yana yaygın olarak uçak, roket, füze gövdeleri, yüksek kalitede spor malzemeleri, yapay kemik gibi alanlarda da çelik ve metallerin yerine kullanılıyor. Küçük moleküllerin birbirlerine eklenmesiyle oluşan uzun zincirli, büyük molekül ağırlıklı bileşikler olan polimerler, pek çok üstün özelliğe sahip olması nedeniyle uçak üretiminde çelikle, inşaatta ise betonla yer değiştiriyor.